26 Aralık 2014 Cuma

Bizim Burada İşler Böyle Yürür

herkese merhaba,
Yeni yayın gireyim ama önce nette şöyle bir gezeyim derken daha bir çok güzel yazı ile birlikte bu yazıyı  gördüm, paylaşmadan edemedim. Herkese mutlu hafta sonları
Bizim Burada İşler Böyle Yürür
maymun işte!

Bir kafesimiz var, içinde de beş maymun. Kafeste hayatta kalmaları için yetecek miktarda ancak lezzetsiz yemek ve biraz da su. Kafesin tavanından ise iple sarkıtılan bir salkım muz, hemen altında da muzlara ulaşmak için kurulu bir merdiven.
Muzu gören ilk maymun merdivenlerden çıkmaya başlıyor; tam alacağı anda, dışarıdan hortumla fışkırtılan buz gibi bir soğuk suya maruz kalıyor ve tek bir muz alamadan merdivenlerden yere düşüyor. Üstelik sadece o değil, aşağıdaki diğer dört maymun da sırılsıklam olup üşümeye başlıyor.
Sonradan denemeyi yapan diğer maymunların başına gelen de aynı. Şiddetle püskürtülen buz gibi bir su. Artık kimse muzlara ulaşmak için merdivenlere dahi yaklaşmaz oluyor.
Bu aşamada, içerideki maymunlardan biri kafesin dışana alınıp, hiçbir şeyden haberi olmayan yeni bir maymun içeri konuluyor. Yeni gelen muzu gördüğü gibi merdivenlere yöneliyor ancak bu defa soğuk su püskürtülmeye başlamadan diğer dört maymun tarafından güzelce bir dayak yiyor. 


Ertesi gün eskilerden bir maymun daha dışarı alınıp, yeni bir tane içeri konuluyor. Onun başına gelen de aynı. Merdivenleri çıkamadan ölesiye bir dayak. Üstelik dayak atanlar arasında dün kafese girip neden dövüldüğünü bilmeyen diğer maymun da var! Muzlara yaklaşamadığı için, dışarıdan püskürtülen su da olmuyor.
Bu şekilde devam edip, eskilerin hepsi teker teker yeni gelenlerle yer değiştiriyor, son girenler muzlara ulaşamadan dayağı yiyor ancak kimse de ıslanmıyor.
Beşinci gün sonunda içeride kalanların hiçbiri hortumla püskürtülen soğuk suya maruz kalmamış olanlar. Muzu almaya giderlerse dayak var tamam da, neden dayak var; onu işte hiçbiri bilmiyor ve muz’suz bir hayata alışıyorlar!
Bu hikaye bana, büyürken yıllarca annesinin babası tarafından dövüldüğüne şahit olan kız çocuklarını anımsattı. Bu, o kızların da yarın evlenip kendi kocalarından dayak yediğinde, yaşananların nasıl oluyor da ‘normal’, ‘kader’ veya ‘hayatın bu’ olduğunu sanarak yaşayabildiklerini açıklamıyor mu?
Kendime aldığım dersler de var:
- Özgürlüğün değerini kafese girmeden bil. Olur da girersen, ilk önceliğin o kafesten çıkmak olsun; oradaki şartlara alışmak değil. ['Konforlu uyuşukluk' uyuşturucuların belki de en beteri.]
- Birileri kalkıp da “bizim burada işler böyle yürür” derse; nedenini sorgula. Açıklama gelmiyor veya gelen seni tatmin etmiyorsa, uzaklaş oradan. [Ne pahasına olursa olsun, yaşanacak tek bir hayat var.]
- ‘Tabu’ya dönüşen her türlü düşünce veya felsefeyi hayatlarının merkezine alanları kendi haline bırak. [Onlar öyle mutlu!]
- Maymunları izle. [Yaptıklarını yapma!]
- ‘Muz Cumhuriyetleri’ var. [Evet!]
——-

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder